deplase etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
deplase etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ocak 2012 Pazar

Meşale Candır - vol.Göztepe


Deplasman tribünü her zaman ama her zaman üstündür. Her şeyi göze almış yüzlerce insan vardır o tribünde. Olmadık yerlerine sokarsın o meşaleleri polis bulamasın diye. İçeri girdiğinde sevinirsin, kalbin daha bi heyecanlı atmaya başlar. O an gelir ve ortalığı alev alır, göz gözü görmez olur. Yaşadığın hazzı kimse bilemez, anlayamaz... Sadece sana ve kardeşlerine ait bir duygudur o an yaşadığın, yaşadığınız.
Göztepe taraftarına, Yalıya teşekkür ediyoruz. Geçen sene Bursa'da yaktığımız ateş büyüyerek devam ediyor. TRT spikerinin, meşale ülkemizde yasak derken, duyduğu üzüntü ise çok hoştu:)

Göztepe tribünlerinden meşale şov. ile ftw1905

23 Ocak 2012 Pazartesi

Eskişehir Deplasman. Golün Adı, ultrAslan!


Söyleyecek pek fazla bişey yok aslında. makarasıyla, muhabbetiyle, eğlencesiyle, kardeşliğiyle, aksiyonuyla ve en önemlisi tam kadro bir deplasman geçirdik. Tabir-i Caizse Yaktık yıktık geçtik kahpeşehirden!

Sarınla Kırmızınla, Ölürüz Senin Uğruna!

11 Ocak 2012 Çarşamba

Yine Geçti Deplasman Haftası...


Samsun'dan dönüş hemen ertesi 2 sınava girince yine uzak kaldık blogdan. Efsane bir deplase oldu herşeyiyle.

Geceden başlayan takılmaca ve sabah ezanına az kala yola koyulmacayla startı verdik. Otobüs hakkında kötü birşey söylemek, ayakta gelen kardeşlerimize haksızlık olur. Zira 2-3 kişi dönüşümlü oturuldu. Piizden kaynaklanan ufak tuvalet sıkıntısıyla boğuştuk ilk dakikalarda. İzmit'e gelmeden klasik McDonald's molasında kurtulduk bu sıkıntıdan. Yola koyulduk ve biraz muhabbetin ardından uyku bastırdı. Çok uyumuşum itiraf edeyim ama alkolün etkisi büyük.

Neyse Samsun'a vardık. Daha doğrusu Samsun il sınırlarına girdik ki Polis, "Havza" girişinde çevirdi bizi. Bilmeyenler için Havza, Samsun'a yaklaşık 100 km uzaklıkta... Kavak çıkışında, otobüsün camlarını taşladılar(!) Bu ilginç uygulamayla girdik Samsun'a ve Atakum'da çevik büronun kocaman bahçesinde konakladık. Sanırım 6 saat. Futbol sahasında kıyasıya bir maç yapıldı, lokalde çaylar kahveler içildi, yemekler yendildi derken maç saati geldi.

Alkolmetre'leri üfleyerek otobüslere bindik ve satada sağlam bi giriş yaptık. Maça 1 saat vardı ve o sırada Ligtv'den Özer Abi'yle muhabbete tutulduk. Çok hoş sohbet bir abimizmiş, eğlendim bayağı.

Maç bildiğiniz gibi. Ne zamandır deplasmanda böyle geri dönüş olsun istiyordum. SOnunda oldu. Efsane de oldu. En iyi destek olduğum maçlardan biri de oldu ayrıca. Buda sevindirici.
Ardından 2 gün Samsun ve sonunda evdeyim. Kaldığımız yerden devam...

6 Ocak 2012 Cuma

Memleket Deplasmanı | Samsun!


yine bir deplasman yolculuğu. Gidilecek yer bu sefer biraz tanıdık. Memleketimiz Samsun. Birkaç gece fazladan kalmayı düşünüyorum, hakkınızı helal edin. Herkes Allah'a emanet olsun...

15 Aralık 2011 Perşembe

Ordu'ya Doğru..!


GeceNİN yarısı sıcacık yatağımızı... diye devam ediyor tezahürat. Yine Cimbom'un peşinde yolları arşınlayacağız. Kardeşlerimizle omuz omuza yüzlerce kilometre uzakta, hissettireceğiz varlığımızı, Sarı-Kırmızı armanın emekçileri olarak...

Yılların emektar fotoğrafını da yine koymak istedim. Malum İstanbul dışında bütün Türkiye'de kar var... belki tezahürat bizim değil ama durumu en iyi anlatan bestelerden biri...

Gecenin yarısı
Sıcacık yatağımızı
Bırakıp geldik herşeyi
Senin uğruna

Düştük yollara
Ne şampiyonluk ne kupa
Sadece sensin aklımda
Seni sevdik biz...

16 Kasım 2011 Çarşamba

1600 Kişi, Tek Sıra...


İnönü deplasmanı öncesi gerçekleştirilen toplantıda, Güvenlik Kurulu yaklaşık 1600 Galatasaray taraftarını stada sokarken tek sıra halinde kuyruk oluşturulacağını açıklamış. Allah'ım sen nelere kadirsin. İyice içine ettiler futbolunda deplasmanında kültürününde...

14 Kasım 2011 Pazartesi

Kurtarıcı Zalad...

Yine, yeniden:) (28.04.10)


Durup dururken aklıma geldi de neydi o maç... Yokluk içinde şampiyonluk yarışına girişmiş bir Galatasaray vardı ortada. 33. hafta zorlu İnönü deplasmanı var ve ezeli rakibin fb'nin gerisindesin. Kaybetmemen gerek ancak yenilirsen hiçbir Galatasaraylı sana kızmayacak biliyorsun. Zira, öyle bi takımla öyle bir başarıyı kimse beklemiyor senden...

Maçın son dakikası ve şampiyonluk elden gidiyor. İnönü kapalısından "Zalad gelsin sizi kurtarsın" tezahüratı yükseliyor. Sevgili Temur o anı şöyle özetlemiş: ""2006 yılında 33. haftada İnönü stadında Hasan Kabze'nin son dakika golünden önce Sabri topu orta sahadan Hakan Şükür'e şişirirken kapalı tribünden "Zalad gelsin sizi kurtarsın!" tezahüratları yapılıyordu.""

Gol sonrası yapılan tezahüratsa çok manidar... İzleyelim...


Buda videonun linki...

25 Ağustos 2011 Perşembe

Süper Lig Fikstürü


Bu hafta deplasman senesi olsun, gazamız mübarek olsun. Uzun ve güzel deplasmanlar hep 2. yarı olsa da güzel fikstür.
Vira Bismillah:)

‎1. Hafta: Büyükşehir Belediyespor - Galatasaray
3. Hafta: Karabükspor - Galatasaray
5. Hafta: Ankaragücü - Galatasaray
7. Hafta: MP Antalyaspor - Galatasaray
9. Hafta: Kayserispor - Galatasaray
11. Hafta: Beşiktaş - Galatasaray
13. Hafta: Gençlerbirliği - Galatasaray
15. Hafta: Trabzonspor - Galatasaray
16. Hafta: Orduspor - Galatasaray

13 Şubat 2011 Pazar

sen yenil bize inat...

Tünelin ucu kapkaranlık olsa da razıyız kahırlanmaya, 1200-1500 göstersin kilometre sayaçlarda, yüzümüz gülmese de farketmez, uykusuzluk, açlık, yorgunluk koymaz...

Biz arma peşinde koşan sevdalılarız. Bazılarına göre kafasısız ama bir tarif yok bu sevdaya...
Antep deplasman şarkısı gelsin...


11 Şubat 2011 Cuma

Antep = 18h.

Yeni bir deplasman hikayesine daha az bi zaman kaldı. Yolları aşındırmak insanın yüreğine heyecan veriyorsa, o yollar akıp gider... 36 saatte geçer... Görüşmek üzere...


Uzaklar yakın olur, kalplerde ki sevdanla...

31 Ocak 2011 Pazartesi

bursa dep. vol.2


Geçtiğimiz sene kurban bayramının ilk gününe denk gelmiş, bayram namazını kılıp, anne babamızın elini öptükten sonra yollara düşmüştük. Bu sene öyle önemli bir durum yoktu ancak işten dolayı gidemiyordum (neredeyse).

İşe gittim cumartesi sabahı ama içim rahat değil. Dükkanı açarken kıvranıp duruyorum. ne yapsam ne yapsam şekli mevcut o an bende. bir mesaj atıyorum İ.E.Ç'e, "kanka durumlar ne?". O sırada dükkanın abisi Tabata geliyor, "olm çok istiyosan git" diyor; kral hesabı. Ben mesaja cevap vermeden çıkıyorum.

Buluşuyorum abilerim, kardeşlerimle. Atlıyoruz otobüse, yollanıyoruz. feribot öncesi kısa bir mola veriyoruz, o sırada UNI otobüsüne geçiyorum ne var ne yok diye bakmaya. Beni görenin ağzı düşüyor. Herkes şaşırıyor haliyle. Hasret giderip 2-3 muhabbet sonrası kendi otobüslerimizde yola devam. Feribotta sıcak sohbetler sonrası, otobüste ki makara muhabbette cabası; bursa girişine geliyoruz. Hazırlanmışız, deplasmanı sarı kırmızıya boyayacağız. Polise yakalanmamak için kastırıyoruz ama başarılı oluyoruz. Anadolu Yakası olarak 34.dakikada tüm Bursa'yı sise boğmaya hazırlanıyoruz.

Stada yürüme faslında, her sene aynı köşe başında yine bir kalabalık oğlan grubu bekliyor. tezahüratlarımzla gaza gelip üstümüze yürümeye yelteniyorlar ancak bizim hurra yaptığımızı görünce topuk yapıyorlar. Hep aynı terane:)

Ondan sonra polis harbi başlıyor. Kısacık yol yarım saatimizi alıyor, çevik yine yapıyor pisliğini ama bizde boş durmuyoruz. korkumuz yok...

Tribünden ve sahadaki oyundan bahsetmiyorum çünkü herşey ortada... Sadece yukarıdaki resim anlatıyor. Biz başarılı bir tribün yaptık ancak tribünün daha iyi olması için takımın oynaması lazım...
Dönüş yolunda anlamadığım bir şekilde geride kaldık biz. Kartal otobüsü tek başına döndü diyebilirim. Ama makaraya muhabbete, yenilginin moralsizliğinin izin verdiği müddetçe devam ettik. İ.E.B ve B.O'ın muhabbetleriyle eğlendik.

Yanlışlıkla Soğanlık sapağında inip, orta kapıdan geri binmem sonrası yıkıldık. 2 günlük uykusuzluk var napalım yani:)

19 Kasım 2010 Cuma

Kara Gün Dostu

Evet. Öyle olduğumuzu düşünüyorum. İyi günde var isek, kötü günde de yanındayız sevdamızın. Yine arşınlayacağız yolları, yine paylaşacağız dertlerimizi, yapacağız makaramızı, yine birbirimizin omzunda uyuyup, omuz omuza sergileyeceğiz duruşumuzu.


Geçen sefer mantısını tadamayıp, simitine tamah ettik. Bu sene mantını, yağlamanı yemeğe geliyoruz Kayseri... Bekle bizi "Ananın Yeri"..! ;)

8 Kasım 2010 Pazartesi

Lorik Cana, My Bro..!

Trabzon'da maçtan çıktık havaalanında beklerken, şapkalı bir eleman geldi. "Hemşerim merhaba, nasılsın" dedi. Dedim, "hayırdır birader, nerden hemşeri oluyoruz?" Meğer çocuk kosovalıymış. Başladı Arnavutça konuşmaya. Biz tabi İsviçrelerde unuttuk Arnavutça'yı. Dedim İngilizce'den devam et kardeşim. Azcık sohbet edip, fotoğraf çekindik sonra kardeşimle. Sonra o kendi uçağına ben kendi uçağıma binip devam ettik. Tabi "see you again" demeyi ihmal etmedik. Hadi bakalım...

19 Ekim 2010 Salı

Karabük Hatırası

Geç oldu biraz ama.


İstiklal Marşı okunuyor o sırada. Güvenlik görevlisi "4 adet", evet yazıyla; dört adet merdiveni boşalttırmaya çalışarak çileden çıkarmışken bizi, bir kardeş atkısını bu şekilde tutarak bizi yarmıştı o anda. Anında telefona sarıldım tabi bende.

Bu arada hemen önümde duruyordu güvenlik görevlisi. 3'lü sırasında bende koymaz mıydım ellerimi omzuna. Hatırladıkça gülüyorum. Bizimkiler yine yerlerde... Çok eğlenceliydi aslında Karabük deplase, tabi maç başlayana kadar....

22 Eylül 2010 Çarşamba

Özlem Bitti, İzmir..!



Yazmıştım blogda deplasmanı özledim diye... Sonunda kavuştum. Patrondan alınan zoraki izin ile sezonun ilk deplasmanını yapabildim. İzmir'in dağlarını da yavşaklarını da gördük... Şaka şaka.

Başlık güzel oturdu aslında. İzmir'in Galatasaray özlemiyle de iyi uydu. İzmir Galatasaray'ı çok özlemişti ki bu duygu İzmirli Galatasaraylıları bi hayli şaşırtmış. Şöyle ki tribünde "Cimbom gol gol gol" çekecek kadar şaşkınlardı. Allah'tan İstanbul ordaydı da durumu düzelmesini bildi.

Aslında yol baya çileliydi ancak bir o kadar da eğlenceliydi. Gidişte bir motorsikletin "otobüse" çarpması ve polisin yaklaşık 1 saat bizi alıkoyması; dönüşte, yaşanan arıza ve 3 saat Bursa Karacabey arasında mahsur kalmamız...

Herşeyi ayarlamıştım aslında. Saat 6.30 gibi İstanbul'a dönmüş olacaktık ki o acı fren sesiyle uyandım. Arabadan "ben arızalandım" çağrısını duyabiliyordum. Kayış kopmuş, şoförümüz yedek kayış var diye rahat davranarak diğer otobüslere haber verme gereği duymamış ya da siz gidin biz geliriz demiş bilmiyorum. Yedek kayış farklı bi model çıkıyor ve çile başlıyor. Herkes horul horul uyurken 3 saat boyunca gözünü kırpamayan ben... Sabahın ayazında dışarda sigara üstüne sigara yakıp bir o yana bir bu yana volta atan ben...

Yalova'da diğer arkadaşları feribota bırakıp dönen Veysel abinin bizi gidip geldiği yolda bulamaması da cabası... Saat 6.30'da dönmenin planlarını yapan bendeniz, saat 11.40'ta adım atıyorum eve. Bi duş alıp işe gidiyorum, "geç kaldım kalacağım kadar" mentalitesiyle tabi.

Tribünün durumundan yukarıda da bahsettim. Ancak bizde de durum çok iyi değildi zira, stadın kötülüğünden kaynaklanan sürekli bir senkron bozulması yaşadık. Çok sinir bozucu bir olay la.

Stada vardığımızda öğrendik ki bilet sıkıntısı mevcutmuş. Ne yapacaktık? Herşey ortada, patlatıyoruz... Başarılı bir operasyon, hafif yaralanmalar, kaybedilen ayakkabılar ehehe. Bende bir hasar yok ama herzamanki gibi sağasağlamım hehe. Arkadaşın kurtarılan ayakkabısı ve saunada başlayan maç...

İlk yarı kötüyüz. İkinci yarıda iyi değiliz ama rakipten güçlü olduğumuz ortaya çıkıyor. Cana girince farkettiriyor. "Hayde bre Cana" diye bağırıyorum, başkan dönüp "aman bre deryalar" diyor gülüyoruz. Bu arada Ufuk'ta bi Mondi havaları görüyoruz.
Kapalının haşin çocuğunun muhteşem besteleri, Altıner reisin fantezi atkısı ve BCG(bi sıfatı yok:P) ile geçen eğlenceli bir deplasman ...

He bu arada, işten kovulmadık çok şükür:)

12 Haziran 2010 Cumartesi

Deplasmanda Polis #1

Yepyeni bir seriyle karşınızdayım. Aslında deplasman kültürü şeklinde yapacaktım seri ismini ancak Sami Yen'de Polis serimiz varken ismi bu olmalı dedim.
Yukardaki kare şampiyonluk kutladığımız Kocaeli Deplasmanından. Hayatımda bildiğim en kalabalık deplasmanını o zaman yapmıştır Galatasaray taraftarı ve şovunda amınakoymuştur afedersiniz...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Manisa Deplase | Hedefe 4 Kala...

tarzanlar 1 - 2 Galatasarayım

Deplase hikayesi, geç vakte... telefonda kayıp zaten..!

Biraz geç olsada bişeyler karalayalım güzelim Manisa deplasmanı hakkında. Neden güzelim diyorum, misler gibi bir hava ve tattığım 2. deplasman galibiyeti olması sebebiyle tabii.

Gece arkadaşlarla çektiğimiz alkol ve bi trilyon kafayla Caddebostan'dan Avcılara gidişim ve Avcılar'da kayboluşumla başlayan bi hikaye var ortada. Arkadaşlarla sabahın ilk ışıklarıyla buluşma yerine gitmemiz ve yenilen taptaze simitleri es geçmeyelim.

Biraz bekledikten sonra çıkıyoruz yola. Bi otobüsün neredeyse tamamı UNI, hatta fazlayız ama kimse ayrılmak istemiyor gruptan. Olsun mutluyuz böyle. Gece uyumamanın verdiği bir mahmurluk var üzerimizde ama sohbet de tatlı hani. Dayanıyoruz biraz biraz, sonra kafa düşüyor ama dayanıyoruz. Feribotta güzel bi tost-çay şekli yapıp hafiften esen rüzgarın serinliğinde bikaç fotoğraf çekiniyoruz. Bursa maçındaki gibi bi olay patlak vermiyor çok şükür:)

Balıkesir'e geldiğimizde şehir merkezine geçiyoruz. bjk basket maçını izleyip, bişeyler yiyoruz Aslan Cafe'de. Çok hoş bir mekan hazırlamış, Balıkesirli Aslanlar. Nevizade havasını alıyorsunuz mekanda. Biraz şehir turu atıyoruz 3-5 arkadaşla, idda oynayıp dönüyoruz mekana. Aynı insanları 2-3 defa görebileceğiniz bi şehirdeyiz. Görüyoruz... İstanbullu bi çocuğun, gurbette Türk görmüş gibi yamacımıza yanaşmasıda güldürüyor bizi:) Tam yola koyulacakken bizim "Yavuz"la karşılaşıyorum. O da neyin nesi? Bu adam az önce sakallı değil miydi? Şok geçiriyorum. O kadar boşuz ki gitmiş traş olmuş, bayram ziyareti sanki. Tertemiz çocuk olmuş, nurpak olmuş, ehuehue.

Manisa'ya yaklaşırken su stoğumuz tükeniyor. Tam 27 derece sıcak var, kavrulmak üzereyiz. Polis çevirmeyi, petrol istasyonunun yanında yapınca iyi para kazandırıyoruz istasyona. Stada geldiğimizde maça 2 saat var. Bi köfte ekmek yiyelim derken, o kadar emek ettiğimiz pankartı otobüste unuttuğumuz aklımıza geliyor. Otobüsleri DSİ bahçesine çektiren polis, izin vermiyor girmemize. "Allah kahretsin, nasıl unuturuz! O kadar emek ettik" diye kendi kendime snirleniyormuş numarasını yiyen amcamız, dayanamıyor. Alıyoruz pankartı.

Köfteleri yeyip, stada giriyoruz. Maça daha 1 saat varken, 3500 kişilik(sanırım) stadta 5000 kişi var bile. Minnacık pankartı zar zor asıyoruz o kalabalıkta ve yine zar zor arkadaşların yanına çıkıyoruz. Dışarda karaborsacı tarzanlardan biri reise bilet lazım mı diye sormuş söylentileri dönüyor. Ey güzel memleketimin, çakallık yapmaya çalışan saf insanları:) Boğuluyoruz tribünde... Bu ne sıcak Yarabbi!!

Daha ilk andan tribünün hali belli ediyor kendini. Biz İstanbullular dışında bağıran olmayacak pek beli. Bağıranlarda bi senkron sorunu yaşıyor maç boyunca. Deliriyoruz. O kadar sıcak varki, nefesim kesiliyor. İlk defa tribünde üstümü çıkaracaktım ama utandım. Öyle devam ettirdik. Arda'nın tribüne gelmeme olayına hiçbişey demiyorum. Şımarıklıktan başka bişey değil. Kendi kaybeder.

Defans hattında ki sağ-sol bek sıkıntımız devam ediyor. Elano kredisini tüketiyor yavaş yavaş. Topal hakkında söyleyecek bişey bulamıyorum! Maskeden dolayı top kaydı sanırım:) İleri uçta ise hakikatten iyidik ancak şanssızdık. Baros bu takımın en önemli adamı, birkez daha anladık... Dos Santos'da gayet verimli olmaya başladı, kalması iyi olabilir dedikten sonra, stadtan çıkıyoruz ve dönüş yoluna koyuluyoruz.

Yeni 2 tane fıstık gibi besteye sahibiz... Coşuyoruz da coşuyoruz. Laylay lom'la da iyice gaza geliyor otobüs. Gülmekten ve eğlenmekten yarılıyoruz. Mutluyuz ne de olsa, almışız 3 puanı. Umutlanıyorum bende, tribün kardeşilerimde ki konsantrasyon havasını görünce... Pusat kardeşimize yaptığımız tezahüratla da geyiğin dibine vurarak Yalova yakınlarına geliyoruz. Köfte sürprizi haberi geliyorr. Sabırsızlıkla Köfteci Yusuf'a varıyoruz. "Ohannesköfte, süper lan" diyerekten indiriyoruz mideye ne var ne yok:D Üstüne feribotta da bi çay çekiyoruz. Bizden güzeli yok. Bütün yorgunluğu atıyoruz. Kartal'da iniyorum. E-5'ten geldik evet,ne güzel:)

Bi süre yürüdükten sonra "mınıskim telefon yok", diye eve koşuyorum. Zaten mevzusuz, turistik gezi gibi deplasman oldu, bide bu acıya dayanamam ben! Hemen Bcg'ye ulaşıyorum ama ne faide, otobüs boş İstanbul yollarında Bakırköy'e gitmiş, herkesi indirmiş bile o kadar sürede. Ulan pankartı unutmamdan belliydi bi boklar becereceğim. "Acaba telefon otobüste mi düşmüştü ki?" sorularıyla dalıyorum uykuya...

He telefon mu noldu? Ertesi gün Recep abiyle buluştum Karagümrükte. Evet.Otobüs şoförümüz! Recep Abim benim be, ehehe:)

9 Mart 2010 Salı

Çakma Şimşekler

Yazı Die For You GS, nam-ı diğer Nasıl Bir Sevdaysa Bu Karşı Koyamam Blogundan. Seçkin Abi, yaşadıklarımızı çok güzel özetlemiş...

Dün akşamdan beri ağız birliği yapılmış gibi Eskişehirspor taraftarları övülüyor. Övmeye lafımız yok da, haftasonunda taş ve para yağdı diye böğürenler, neden bu olanları konuşmuyor acaba? Toplu halde ve bando eşliğinde edilen küfürleri geçiyorum. Tüm şehirde 2-3 Galatasaraylı'ya 50 kişi saldıran, tribüne dışarıdan taş yağdıran, otobüsleri taşlayıp, içindekiler inince geri vites yapan büyük(!) Eskişehirspor taraftarının Diyarbakır militanlarından pek bir farkı yoktur artık gözümüzde....

6 Mart 2010 Cumartesi

Es-Es, 8 Mart'ta Vizyon'da!

Kuru memlekete yol alıyoruz Pazartesi. İş, okul, uzak, yakın, kavga, dövüş dinlemiyor Galatasaray aşkı... Korkması gerekenler, hariçten gazel okuyormuş ortalıkta... Filminizi de biz çekeceğiz... Az kaldı dayanın...

Pazartesi / 20.00 / Eskişehir