22 Eylül 2010 Çarşamba

Özlem Bitti, İzmir..!



Yazmıştım blogda deplasmanı özledim diye... Sonunda kavuştum. Patrondan alınan zoraki izin ile sezonun ilk deplasmanını yapabildim. İzmir'in dağlarını da yavşaklarını da gördük... Şaka şaka.

Başlık güzel oturdu aslında. İzmir'in Galatasaray özlemiyle de iyi uydu. İzmir Galatasaray'ı çok özlemişti ki bu duygu İzmirli Galatasaraylıları bi hayli şaşırtmış. Şöyle ki tribünde "Cimbom gol gol gol" çekecek kadar şaşkınlardı. Allah'tan İstanbul ordaydı da durumu düzelmesini bildi.

Aslında yol baya çileliydi ancak bir o kadar da eğlenceliydi. Gidişte bir motorsikletin "otobüse" çarpması ve polisin yaklaşık 1 saat bizi alıkoyması; dönüşte, yaşanan arıza ve 3 saat Bursa Karacabey arasında mahsur kalmamız...

Herşeyi ayarlamıştım aslında. Saat 6.30 gibi İstanbul'a dönmüş olacaktık ki o acı fren sesiyle uyandım. Arabadan "ben arızalandım" çağrısını duyabiliyordum. Kayış kopmuş, şoförümüz yedek kayış var diye rahat davranarak diğer otobüslere haber verme gereği duymamış ya da siz gidin biz geliriz demiş bilmiyorum. Yedek kayış farklı bi model çıkıyor ve çile başlıyor. Herkes horul horul uyurken 3 saat boyunca gözünü kırpamayan ben... Sabahın ayazında dışarda sigara üstüne sigara yakıp bir o yana bir bu yana volta atan ben...

Yalova'da diğer arkadaşları feribota bırakıp dönen Veysel abinin bizi gidip geldiği yolda bulamaması da cabası... Saat 6.30'da dönmenin planlarını yapan bendeniz, saat 11.40'ta adım atıyorum eve. Bi duş alıp işe gidiyorum, "geç kaldım kalacağım kadar" mentalitesiyle tabi.

Tribünün durumundan yukarıda da bahsettim. Ancak bizde de durum çok iyi değildi zira, stadın kötülüğünden kaynaklanan sürekli bir senkron bozulması yaşadık. Çok sinir bozucu bir olay la.

Stada vardığımızda öğrendik ki bilet sıkıntısı mevcutmuş. Ne yapacaktık? Herşey ortada, patlatıyoruz... Başarılı bir operasyon, hafif yaralanmalar, kaybedilen ayakkabılar ehehe. Bende bir hasar yok ama herzamanki gibi sağasağlamım hehe. Arkadaşın kurtarılan ayakkabısı ve saunada başlayan maç...

İlk yarı kötüyüz. İkinci yarıda iyi değiliz ama rakipten güçlü olduğumuz ortaya çıkıyor. Cana girince farkettiriyor. "Hayde bre Cana" diye bağırıyorum, başkan dönüp "aman bre deryalar" diyor gülüyoruz. Bu arada Ufuk'ta bi Mondi havaları görüyoruz.
Kapalının haşin çocuğunun muhteşem besteleri, Altıner reisin fantezi atkısı ve BCG(bi sıfatı yok:P) ile geçen eğlenceli bir deplasman ...

He bu arada, işten kovulmadık çok şükür:)

Hiç yorum yok: