30 Haziran 2010 Çarşamba

Çocukluk Aşkı

Nedir çocukluk aşkı? Minnacık ellere sahipken, seni heyecanlandıran bir kız mı? Daha annenin seni okula götürdüğü zamanlarda, hep yanında olmak istediğin öğretmen hanım mı? Yoksa hergün ikibinbeşyüz liralık harçlığından kısıp, maçlarına bilet almaya uğraştığın; kaybettiği zaman sabahlara kadar ağladığın; kazandığı zaman minicik sesinle dağları titrettiğin arma mı? Yoksa farklı duygular mı akla gelmesi zor?..

Daha okul yollarına düşmeden, babamızın aldığı Galatasaray fikstürüyle başladı aşkımız. Okuma yazmayı ondan öğrendik biz. Babamın göbeği üstünde maç skorlarını yazarken başladı o muhteşem G ile S'nin birleştiği armanın aşkı. Bizim çocukluk aşkımızda Sarısıyla Kırmızısıyla Galatasaray arması oldu. Küçümen ayaklarımla, görevli babamın elinden tutup gittiğim o fb maçı ve sırtında oğluyla, saha kenarında görevli; belkide görüp görebileceğiniz tek polisti benim babam. Hangi maç, lig maçı, kupa maçı nedir ne değildir bilmiyorum ama o saha kenarını, o yanan meşalelerin çıkardığı sis bulutunu ve o muhteşem atmosferi hiç unutmam. Sarıyla Kırmızının çocukluk sevdam olmasının nedeni o atmosferdi belkide.

Son zamanlarda herkes çocukluk aşkını, gerçek renklerini belli ediyor ya ondan yazdım bunları. Ömrü hayatında hiç renk vermeyip, gün gelince, belki parayı bulunca, belki yaranmak adına renk atanları anlayamamanın verdiği rahatsızlıkla yazıyorum bunları...

28 Haziran 2010 Pazartesi

Üründüle Üründül...


Çook çookh...

Maşallahçı teyzeler gibi, çook çook maşallah tü tü demesini bekliyorum her seferinde. Heryerde yazılıp çiziliyor Ömer Üründül hakkında, TRT eleştiri yağmuruna tutuluyor tüm bloglarda ancak TRT neden yıllardır bu amca beyde ısrar ediyor anlamış değilim. Hayır tamam Türkiye Liglerinde, maç sonrası programlarda istediği yorumu yaptır ama neden koskoca Dünya Kupası yayınını alan kanal bu adamda ısrar etmeye devam eder anlamak çok güç.

Fd yazmıştı çok gülmüştüm. Valla nasıl maç oluyo dimi Erdoğan!

26 Haziran 2010 Cumartesi

Kewell, Marquez ve Kalström Üçgeni

Az önce bir arkadaşımın uyarmasıyla şu sitede, şöyle bir yazıya şahit oldum. Doğruluğu nedir acaba, merak içindeyim?

http://tr.footbo.com/Blogs/83181-Marquez_ve_Kalstrom_Galatasarayda
Galatasaray Store ürünleri Bursa'da bir firmada yapılmaktadır.Şu anda 8 numaralı Kallström , 4 numaralı Marquez , 7 numaralı Kewell formaları yapılmaktadır.Transferler birkaç gün içinde açıklanacaktır.
Bekleyelim, görelim.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Victoria's Secret ve Adidas Markafoni'de!


Keitamızsın Sen Bizim Canımız

Gündem hakkında yazmayacağımı mı düşündünüz? Olur mu öyle şey hiç eheh.
Her zaman olduğu gibi yine bişeyleri fazlaca büyütüp, yine birilerinin üzerine fazla gidiliyor. Bu seferki kurban Keita. Nasıl Lincoln'ü birkaç haftada kaba tabirle skipattılar, şimdi onun peşinde herkes.

Ben anlamıyorum neyin etikliğinden, hangi saygıdan çerçeveden, kimin ahlakından bahsediliyor. Futbolu da kendi bilmişliklerine, yalancı hayatlarına alet eden kesimden bahsediyoruz.

Futbolda kendini atmak diye birşey var değil mi? Hakemi kandırmaya yönelik hareket? Bunlar var. Ne kadar doğru bilmem ancak bunlar var. İnsanın doğasında var yahu çakallık. Penaltı kazanmak uğruna kendini atan topçu benim gözümde negatif ya da pozitif bişeyler ifade etmiyor. Eğer bu adam hakemi aldatmayı başarıyorsa, o zaman artı kısma giriyor kendimce.
Mesela bir uluslararası maçımızda, bir oyuncumuz rakibe ufak bir hareket yapar ve karşıda ki çakal, tilki vs. kendini yere atar. Hakem kırmızıyı basar. O sırada yorumcu atlar; "bizim oyuncularımız da bu kurnazlık yokki. Hasan'a(atıyorum) yapılsa bu hareket, o da karşılık verir bi yumruk atardı. Atacaksın kardeşim kendini yere." -Bunun gibi bişey yaşamadığını söyleyen erkişi yalancıdır. Neyse konu bu değil.- Yani demek istediğim, bu ve buna benzer birçok tilkilik futbolun doğasında var arkadaş. Ki ben bundan 12-13 sene önce, minik takımlarda oynarken bile kendimi attığımı gayet iyi bilirim. O zaman ne Arifler vardı örnek olabilecek, ne de futbolu izlerken herbişeyini bilerek izliyorduk...

Tamam Keita komik bir hareket yapmış olabilir. Çok güldüm ben açıkçası. Ama o olaydan önce Fil Dişili oyuncuları çileden çıkartan Kaka kartı görüp atıldı mı? Evet. Demek ki sonuç başarılı.

Sonuç olarak bir futbolcuyu eleştirirken, yargıya varırken önce kafayı bi öne eğip düşünmeliyiz. O anda, o ruh haliyle hangimiz etikliği, vs düşünür..?

Remember Me

Ne yazacağımı bilmiyorum. Sadece başkaları, izlemeyenler, bilmeyenler görsün bu filmi izlesin diye düşüyorum bu yazıyı. Uzun zamandır böyle duygulanmamıştım, bir filmi izlerken. Sırfı şu yukarıdaki şahane ufaklık için bile gideri olan bir film. Sanki biraz da bugün babalar gününü geçirmiş olduğumuz için böyle bir etki bıraktı üzerimde ama .. ya neyse ne izleyin işte:))

18 Haziran 2010 Cuma

Only You Galatasaray

Geçen gün aldık yine kombinemizi, yarım dönem de olsa Sami Yen'in kokusunu solumanın keyfi ayrı. Tabi bi yandan bi yarıyı Sami Yen'de, diğer yarıyı yeni stadta oynayacak olmanın verdiği hoşnutsuzluk iyi değil. Sami Yen eski Sami Yen değil, yeni stadta nelerle karşılaşacağımız meçhul. Yönetimin taraftarı müşteri yerine koyması ise apayrı bir yazı konusu. Ne var ki tek aşk Galatasaray ve bz her zaman renklerin peşindeyiz. Biz turuncudan iz taşıyan tok bir SARIyla, vişneye çalan koyuca tatlı bir KIRMIZInın peşindeyiz. Daima...

15 Haziran 2010 Salı

Vakit Kaybı Şampiyonası

Şu güne dek 3 Dünya Kupası'nı adam akıllı oturup izledim. 98'den bu yana kupa ayında pek fazla şeye konsantre olmuyoruz. Dünya'nın en iyi kadrolarının mücadelelerine, milli duygulara, 4 yılda bir yaşanan bu şenliğe bir kez daha şahit olmaktayız. Tabi bu senekine şenlik denirse. Hem rahatsız edici, hem boğucu bir Dünya Kupası yaşıyoruz. Alıyoruz çerezleri içkileri önümüze ancak 30.dakikadan itibaren kanal mı değiştirsek soruları başlıyor, bazen daha da erken.

Bu vuvuzela denen lanet olasıca aletin yasaklanmamasına şaşmaktayım. Hayır gelenek falan anladıkta arkadaş bi amacı yok. İnsan onu öttürürken nasıl eğlenir. Kamera taraftara döndüğü vakit çılgınlar gibi dans eden Afrikalılar ekrana geliyor, ağızlarında vuvuzelalar ile. Arkadaş hangi melodiyle dans ediyosunuz? Hangi kafayı yaşıyorsunuz? Bir gol sesi duyamadık iyimi. Zaten az gol oluyor, sinirlenmemek elde değil.
Kornerlerde ses kısmaktan yorulduk.

Ayrıca G.Afrika polisi, Otto Rehhagel'in kapısına dayanmış. Diyalog sizden? :)

14 Haziran 2010 Pazartesi

Top mu Kale mi?

Bugün Hollanda maçı için Tv karşısına oturduğum sırada, hakem oyunculara; "top mu kale mi?" sorusunu soruyordu. Ne var bunda, bu konudan yazı mı olur diyenler olcaktır ama önce bi okuyun.

Yıllar gelip geçiyor. Futbol her yanıyla farklılaşıyor. Teknolojinin en uç noktasında toplar, kramponlar, formalar, stadyumlar ve daha birçok şey yapılıyor. Oyuncuların şort boyları, boyunlarında ki kolyeler, bileklerdeki kalın altın bileklikler, incecik bıyıklar da değişiyor ya da kayboluyor. Bitmedi. Sevinç gösterileri de değişiyor. Tek kolu havaya kaldırıp zıplayan adamların yerlerini dizleri üstünde kayanlar alıyor, formalar çıkarıp sallanamıyor, taraftara koşup çılgınlar gibi sevinemiyor oyuncu. Kurallar değişiyor. Şuan aklıma birtek ofsayt kuralı gelse de değişiyor işte.
Anlayacağınız futbol kültüründe değişmeyen şey yok denecek durumda.

Değişmeyen bir şey var ki o bana çok ilginç gelmiştir. Bu olayda Top ve kale seçimidir. İSter çocuk olsun, ister profesyonel futbolcu, ister halı saha topçusu ya da bi kademe üstü amatör ligde oynuyor ol. Bu top-kale seçimini hayatın yani futbolun her noktasında yaşayacak veya göreceksin. Tabi ilerde değişim olayını abartıp, saha ve top seçimini maç öncesi bilgisayarlarla halletmezlerse...

Ayrıca foto bulmaya uğraşırken; bu yazıyla karşılaştım, görülmeli...

12 Haziran 2010 Cumartesi

Deplasmanda Polis #1

Yepyeni bir seriyle karşınızdayım. Aslında deplasman kültürü şeklinde yapacaktım seri ismini ancak Sami Yen'de Polis serimiz varken ismi bu olmalı dedim.
Yukardaki kare şampiyonluk kutladığımız Kocaeli Deplasmanından. Hayatımda bildiğim en kalabalık deplasmanını o zaman yapmıştır Galatasaray taraftarı ve şovunda amınakoymuştur afedersiniz...

10 Haziran 2010 Perşembe

Aslanlar Grubu...

ah be kardeşim bir zamanlar bizim tribünümüzde vardı bu. dediğim zamanlar rakip takım taraftarının sadece bu bandoyu izlemek için geldiği zamanlardı. efsane bestelerimizden biri olan "kalplerde yıldız gönüllerde ay" bando esliğinde söylendiği zaman tüyler diken diken olur sahadaki herkes mest olurdu. şimdi sadece davul kaldı tribünlerimizde oysaki ali sami yen in son senesinde bir bando takımımız olsaydı ve her gece rüyalarıma giren "bando eşliğinde nevizade geceleri" ni söyleseydik. ah be kardeşim birşey dediğim zaman kızıyorlar bana, işine bak diyorlar. benim hayatım bu be kardeşim bunu istemek hakkım değilmi ?

90 lı yılların başında ali sami yen sokağın 20 metre aşağısında oturuyordum. babam, iş arkadaşları ve galatasaray için ömrünü vermiş adamlar önce evde ufaktan demlenirlerdi sonra giderdik hemen stadın karşısında olan imren meyhanesine orda alkolün dibine vurulurdu davul zurna eşliğinde şarkılar söylenirdi, şimdi yaptığımız sözlük zirvelerini koskoca adamlar rakı içerek yapardı, bana şalgam suyu koyarlardı. aralarında şu laflar gecerdi "tribüne bando koyalım", "haftaya wien maçına gidelim..." birgün bir baktımki sanki coşkulu bir operanın içindeyim. karşıma dizilmiş adamlar ellerindeki çalgıları coşkuyla çalıyorlardı.

ah be kardeşim arıyorum o 90 lı yıllardaki galatasaray tribünlerini. o küçücük halimle arkasında mehmet yazılı aslan gibi bir adamla numaralı tribünü ayağa kaldırdığım günleri. maçın ertesi günü babamın ofisine gittiğimde beni "vaay küçük amigo gelmiş" dedikleri günleri. özlüyorum be sözlük. özlüyorum.
demiş Galatasaray sözlükten bir tribün kardeşi... tribünde böyle şeyler arıyor insan... rakip takım taraftarının, oyuncumuza ettiği küfürleri duymak yerine; rakip taraftarı kendimize hayran bırakmanın yollarını aramalıyız. geçmişimizde...

9 Haziran 2010 Çarşamba

Luis Fabiano ve çocuk


Bu sefer yine bir video var sırada. Luis Fabiano'yu bilmeyenimiz yok. Dünya Kupası'nda Brezilya'nın en güvendiği golcüsü konumunda. Sambacılar geçtiğimiz günlerde Tanzanya ile bir hazırlık maçı yapmışlardı. Videoda o maçtan. Maç öncesi seramonisinden. Fabiano, bi hayli eğleniyor ufaklıkla. Anlaşılan o ki ufaklıkta baya kurnaz hehe.

Çaresizlik

Fotoğraf İspanya'dan. Polonya, Dünya Kupası hazırlık maçları çerçevesinde İspanya'nın konuğu oldu. Kötü maçlar geçiren İspanyollar, Polonya'ya karşı hiç iyi bir misafirperverlik göstermedi. Maçın skoru 6-0. Yukardaki kare de Polonya kalecisi Tomasz Kuszczak'ın(böyle zor yazılan bi isim daha yok:) çaresizliğinin belgesi...

Aklı Başında Kanal, NTVspor


Daha fazla dayanamayıp paylaşma hissi duydum şu videoyu. Dünden beri 15 kez izlemişimdir sanırım ehuhe hala gülüyorum.
Baktım döndüm Geremi dııııt:D :D

Adolf Sabri

Son günlerde yeniden gündemin 1 numarasına yükseldi Hitler'in meşhur sözü. Gülüp geçiyorum sanal alemde o sözü yazıp duranlara. Ama en bombası bu olmuş, yukardaki :D Adolf Sabri nedir ya:):)

8 Haziran 2010 Salı

Abdul Kadir

Keita! Uzun zaman önce karşıma çıkan ancak bir türlü bloga koyamadığım bir resim. Her baktığımda güzel bir gülümseme yaşatır bana. Aklıma gelmesinin sebebi ise bir arkadaşın, az önce bi Keita fotosu istemesiydi. Alakasız benimde aklıma bu geldi.

Çok boşladım blogu son zamanlarda. Sınavlar bitti, garip bir boşluğa düştüm. Pc başında Cs oynamaktan, açıkfutbol.com'da takılmaktan başka bişey yapamıyorum.

Kombineler çıktı, 250 lirayı denkleştiremiyorum. Başka zaman olsa olur, şu sıralar kitlenmiş durumdayım. Sanırım 1-2 hafta gecikicek kombineyi almak.
Bu ufak post-la eski günlere, fırtına arnawut olduğum günlere dönmek ümidiyle ehehe