10 Haziran 2009 Çarşamba

F1.09 / Türkiye GP Ardından

Yoktuk buralarda bayadır. Formula 1 Türkiye Grand Prix ayağına yazamadık bloga. Güzel olduğu kadar yorucu bir haftayı atlattım ve yazmak için ancak fırsat bulabildim. Sıcak, nemli, ayak ağrıtan, kalça sızlatan, bilek burkturan, don ıslatan, can çekiştiren ve can çektiren bir yarış haftası oldu.

Bilindiği üzre, tüm gözetmenlerin aksine Cumartesi'den başladık İstanbul Park'la haşır neşir olmaya. Pek iç açıcı bir çalışma olmadı bizim için. İş verenle yaşanan bazı sorunlar yüzünden 2 gün gittim. Çarşamba'dan itibaren de gözetmenlik macerası başladı. İntervention chief(müdehale şefi) olarak görev aldım Formula 1'de. 9.viraj benden soruldu 4 gün boyunca.p

Çarşamba günü Serhan Acar'ın verdiği eğtimle giriştik olaya. Sonra bütün gün dinlenme, kaynaşma, alışma cart curtla geçti. Ertesi gün erken başladı. 2 gram kahvaltıyla piste doğru yol aldık. Uygulamalu eğitim yapmaktı amacımız. Piste gittik telsiz ve kulaklık için sıraya girdik. Şef olmayanlar ise görev bölgelerine gitmişti ki deli bir yağmur başladı. Kendimizi şanslıdan saydık. Yağmurlukla bölgemize gittiğimde yanımda görev alcak arkadaşların küfürleriyle karşılaştım. Donlarına kadar ıslanan bşr grup insan. Haklılardı. Perşembe yağmur yağacağı bilinmesine rağmen yağmurluk verilmemişti onlara. Yağmur durdu, kurutma çalılşmaları başladı. Yüzlerce kamera tarafından izleniyorduk ve Çarli Vayting milletin götüne kadar gördü herşeyi. T.şşaklar felan, pis herif. Bide kumanya olayı var ki aman aman. Kaşarla marul mu olurmuş canım! 2 sandviçle günü geçirmeye baktık.
Çarşamba akşamı Sami Yen'de futbol şöleni vardı ama biz gitmeyenler, yurtların halı sahasında yıldızlar karması, gözetmenler arasında bir maç yaptık. Tabi ki yıldızdık biz.
Cuma günü antremanlar başladı. Gözü kara GP2 pilotları antreman felan dinlemiyor arkadaş. Bldiğin yarıştılar. Formula 1'in zevksiz geçeceği antremanlardan belliydi. Yine 2 sandviç marul kaşar karışımlarıyla geçirdik günü. Bu sefer sıcakla boğuştuk. Yağmurlukla, yağmur altında yaşamak daha güzelmiş lan diye iç geçirdik. Tek bir ağaç, tek bir gölge olmayan bir park bu İstanbul Park!

Cumartesi'den itibaren sıcak iyice ağza sıçmaya başladı. Zaten kısıtlı olan sular, 2 saatte banyo yapma kıvamına geliyordu. Buna saçmasapan telsiz konuşmaları da eklenince iyice çekilmez oluyordu. Bi atraksiyon olsada, zaman geçse diye dua ettik durduk. Hayır bide oturmak yasak arkadaş, yaslanmak bile. Mayışırızda sonra arabalar yolun ortasında beklerken osura osura uyuruz diye korkuyordu, Çarli. Çektiğimiz tek bir Porche ile günü geçirdik, tek sevincimizdin 8 numbre.
Pazar günü akşam burktuğum bileğimin ağrısıyla başladı ama görev aşkı bambaşkaydı. Şef dediğini, bir bilek ağrısı yıldıramazdı. Vermidon çare oldu bileeme. Yanımızda ki 3 tribün ve açık alan dolmaya başladı. Sanırım en dolu tribünlerde 9.viraj civarında ki tribünlerdi. Ancak gün benim açımdan kötü başladı ve öyle devam etti. Tuvalet denen illet beni esir aldı. Şu leğene benzeyen portatif tuvaletlere gidip, milletin pisliğini görmek zorunda kaldım malesef. Ayrıca ambulans görevlilerinin mangal partisi de F1'de görebileceğimiz son aşamadır zannımca.

Tüm gün bir olay çıkar da bizede iş çıkar diye bekledik ama beklenen olmadı. Barichello'nun önümüzde attığı spin de kalbim pır pır etti, elim telsize gitti ancak spingo demekten başka bi halt edemedim. Ah Barichello ah. Vettel takımın strateji hatasına kurban gitti, birazda toyluğundan tabi. Button'ın hızını canlı canlı izleyince anlayabiliyor insan. Daha doğrusu Brawn GP bu sezon bi aksilik çıkmadıkça şampiyondur. Böyle bir hız yok. Ferrari ve McLaren'den bir halt olmaz bu vakitten sonra. BMW Sauber'i de bu 2sine ekleyelim. Bence iyide oluyor. Akılları başlarına gelir umarım. Sürekli tartışmaktan, arabaları geliştirmeye biraz daha vakit harcamaları gerekir.

Hiç yorum yok: