31 Mayıs 2011 Salı

Stay With Us Harry?

Geçen sene kimse Harry Kewell'ın Galatasaray'da miladını doldurduğunu düşünmüyordu. Genel olarak kalmasını istiyorduk. Pankartlar boyandı, web siteleri kuruldu, imzalar toplandı falan filan. Stay with us Harry* dendi...


Her mecrada, yolun açık olsun Harry tarzında yazılar görüyorum bugün. Demek herkes yine hemfikir durumda. Şuan bir pankart boyansa sanırım şöyle yazılırdı.

Take Care Harry!**


*Bizimle Kal!
**Kendine iyi bak!

Bir Yıldız Daha Kaydı: Paul Scholes

Paul Aaron Scholes...


Birçokları için geri plandadır. Sade futbolu, saha içindeki müthiş karakteri ve Manchester United'da geçen bir kariyer onun böyle anılmasında bir etkendi belkide.
Ancak futbolu takip eden biriyseniz, Paul Aaron Scholes'un nasıl bir futbol dahisi olduğunu bilirsiniz. Futbolun efsanelerinden Zidane, onun bi futbol sihirbazı olduğunu söylemesi bile yeterlidir sanırım açıklama için.

Ayağa yolladığı enfes paslar, harikulade teknik, gelişine vurduğu ve birçok kaleciyi bu şekilde avladığı mükemmel şutları, ve tabiki akıl dolu futbol anlayışıyla gönüllerde taht kurmuş futbol efsanesi...

Zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin göstergesi bunlar. Yıllarca sahalarda izleyip hayranlık duyduğumuz topçular yavaş yavaş yeşil zeminden uzaklaşıyorlar... Ne kadar acı...

Futbol hayattır...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

La Haine

6 ayda bir gidilen doktor kontrolü gibi. İzlesen bir türlü, izlemesen bir türlü. Acayip garip oluyorum bu filmi her izleyişimde. İzlemeye başlıyorum birazdan. İzledikten sonra nutkum tutulacağı için baştan yazdım.


Hayatımda sıkılmadan defalarca izlediğim birkaç filmden biri La Haine. Hala izlemeyen varsa, acilen bir yerlerden bulmalı ve izlemeli. Filmden dersler çıkaracağınızdan eminim.
İyi geceler...

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Yok Artık Real Madrid..!

Sezonun son maçı, hedefsiz bir Real Madrid niye böyle bir insafsızlık yapar ki arkadaş:) Acıdım vallahi Almeira'ya...


8-1

Mentalite Farkı: Galatasaray Resmi Site ve Yönetim

Ne bir heyecanı, ne bir stresi kaldı bu işin.


Yeni yönetimin ve başkanın seçiminin ardından, Galatasaray'da ki değişiklikler en ufak parçasına kadar hissediliyor tarafımızca. Düşünce farkı, tarz farkı, şekil farkı vs her neyse apaçık ortada. Bundan böyle şeffaf bi yapı olacağı kesin. Neyse giriş cümlelerimde ortaya attığım lafa geleyim...

Önceden transfer açıklamaları, taraftara çile çektirilerek yapılıyordu. Buna gayet alışmıştık ve eğlenceli bile geliyordu kimi zaman. Transfer dönemerinde ki yaşadığımız sıçırtmaz sancı sürecinde, güvenilir kaynaklardan haber alınıp erkenden haber verdiğimizde olmadı değil (durumdan yararlanma şekli). Geceleyen insanlar, klavyelerde ki F5 tuşlarının aşınmasından dolayı yenilenen tuş takımları ve daha bi ton geyik. Hepsi bitti. Artık transferler kesinleşmeden, daha doğrusu imzalar atılmadan haberini en güvenilir kaynak olan Başkan'dan almaya başladık ve tam anlamıyla transfer gerçekleşmeden resmi sitede futbolcu tanıtımları dönmeye başladı.

Güzel gibi, değil gibi. Henüz alışamadım. Saçlarımı uzun süre sonra kestirdiğimde yaşadığım duygu gibi bişey bu.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Sinyor Terim!

Çok karşıydım eskiye dönülmesi konusunda, bugüne kadar çok defa dilimiz yandı ama inatla yoğurda üflemiyoruz. Bakalım gelecekte bizi neler bekliyor. Doğru zamanda, doğru hamleler yaparak sürekli bahsedilen hedeflere ulaşırız umarım.

Yuvana hoşgeldin İmperatore..!

Caledonian FC (1885-1994)

Şuan başladığım yazı çokta çekici gelmeyebilir bir çoğunuza. Aslını söylemek gerekirse böyle bi takımdan bahsetmek hiç aklımdan geçmemişti güne başlarken...

Herşey, meşhur A Shot At Glory filmini tekrar izleme isteğiyle başladı. Filmden bahsetmeden geçmeyelim. 90ların sonu ADA'sına aşık biri olarak, film benim açımdan muhteşem. Köylü İskoç şiveleriyle, futbolun ve zafer için verilen mücadelenin son derece güzel şekilde yansıtılmasıyla ve Robert Duvall'ın oynadığı hazır cevap menejerle harikulade bir film.
Benim bir aralar çok istekli başlayıp devamını getiremediğim bir seri
vardı, Unsorted Stadiums. Anlaşıldığı üzere kıyıda köşede kalmış stadlara karşı önüne geçemediğim bir ilgim alakam var. Filmde bahsi geçen Kilnockie kulübünün maçlarını oynadığı Boghead Park hakkında bilgi toplamak istemiştim. İnternet üzerinde gezinirken, rast geldim işte başlıktaki futbol kulübüne...

Dünya üzerinde gururu olan, takımına delicesine bağlı olan hiç bir taraftar takımının kapanmasını veya başka bir marka, takım, sahip altına girmesini istemez. İsterse 100 yıl başarı kazanamasın. Zordur öyle şeyler kabullenmek. Bir bakıma gelenekleri altüst etmek gibidir.

Aslında Caley* sayesinde İskoç Futbol Liglerinin değişik yapısını da öğremiş oldum. Ülkede birbirinden bağımsız ligler mevcut. Bunlardan biri de Highland Futbol Ligi. Bu Ligi 1.bitirdiğinde herhangi bir yükselme söz konusu değil. Bir bakıma örf adet olmuş İskoçlar'da. Yaklaşık 140 yıldır hiç bir zorlama, hiç bir yenilik getirme yok. Bu takımların ligleri, taraftarları, gelirleri vs apayrı. Ancak İskoçya Kupası'nda tüm ligler birmiş gibi hareket ediliyor. Yani Celtic, Highland'den bir ekiple karşılaşabilir gibi düşünebilirsiniz.
Caledonian'da Highland Ligi'nin gelmiş geçmiş en başarılı ekibiymiş. Ta ki 94'e kadar... 94 yılında İskoç prof. liglerine katılma kararı almışlar. Ligin diğer ekiplerinden ve ezeli rakip İnverness Thistle'da bu lige sığmayan ekiplerdenmiş. Yani endüstryel futbol şeytanına yenik düşen 2 ezeli ekip. Birleşme kararı alındığında, Caledonia civarında büyük isyan çıkmış deniliyor. Taraftarlar böyle bişeye kesinlikle karşı çıkmışlar ancak nafile... Para herşeyi satın alıyor...

Caledonian taraftarı takımı 1994 itibariyle öldü kabul ediyorlar. İhanete uğradığınızda sevdiğinizi hayatınızdan silmek gbi bişey. Anılarda yaşatıyorlar takımlarını. Onlar için siteler açıyorlar. Artık takım desteklemeyip, futbol sevgisi adına stad stad gezen Caledonian taraftarları bile var. Açıkçası biraz araştırınca bayağı bir duygulandım. Takımını elinden alıyorlar, gıkını çıkartamıyosun...
Ben her bahar aşık olurum,
Filizlenir, anılarda gururum...


*Caley: Caledonian FC, lakabı.

12 Mayıs 2011 Perşembe

Yakında Dönüyorum...

Çok uzun zaman geçti. Hayat şartları blogger'dan kopardı beni, özledim bloguma yazmayı... arnawut tekrar eski günlerdeki gibi devam edecek. Bir göpek balığı gibi yeniden eski günlere döndüreceğim blogu, buralarda olacağam. Bizim gızlarda heç iş yoh valla, yine herşeyleri biz kendimiz halledeceğez:))